Kuran insanları sınıflandırırken Arap olmayanları dışarda tutan ifadeler kullanmaktadır:
Kuran muhatab aldığı insanları ve bunun dışında kalan insanları sınıflandırırken iki kelime kullanır:cemian ve acemian
Cemian topluluk anlamına gelir ve Arapça konuşanlar topluluğu anlamında kullanılır:
A-cemian
ise Arap topluluğunun dışında olanlar,cemian olmayanlar.Yani cemian
dışı olan,Arapça konuşmayan kimseler.(Ecnebiler,yabancılar,hariçte
olanlar)
Ve Kuran kendisinin kimlere geldiğini söylerken,cemian(Arap
topluluğu) olanların kendi diliyle geldiğini,cemian(Arap topluluğu) için
geldiğini,dili cemian olmayanlara(Arap topluluğunun dilini
konuşmayanlara) gelmediğini,acemianlara(Arap toplumu dışındakilere)
gelmediğini söyler.
Deki Ey insanlar ben sizin topluluğunuza(cemian-جَمِيعًا) gelmiş Allah elçisiyim.Allaha ve onun ümmi elçisine inanın(ARAF 158-KURAN)
Burada
cemian(topluluk) için geldim diyor.Ama birde acemian/acemiyyun olanlar
yani cemian dışı olanlar var.Kuran kendisinin acemian olanlara uygun
olmadığını,cemian olanlara uygun olduğunu söyler:
Onu cemian dışı/Arap olmayanlar(acemiyyan-أَعْجَمِيًّا) diliyle indirseydik,neden dilimizde değil derlerdi.Arap olana arap olmayanın(acemiyyun-أَعْجَمِيٌّ) dili olurmu hiç derlerdi(FUSSİLET 44 KURAN)
Buradan
hiç bir cemian/topluluk için yabancı dilde(acemian) kitap inmemesi
gerektiği anlaşılıyor.Yoksa o topluluk(cemian) yabancı dildeki mesaja,bu
mesaj acemian(bizim topluluğumuza yabancı) olanların dilindedir deme
hakkına sahip olur.Ve buda arıza yaratır.
Biz onu acemin olanlara/Arap olmayanlara(acemine-عْجَمِينَ) indirseydik(Şuara 198 KURAN)
Gelip onlara okunsaydı ona inanmayacaklardı(Şuara 199 KURAN)
Andolsun
ki biz onların, “Kur’an’ı ona bir insan öğretiyor” dediklerini
biliyoruz. İma ettikleri kimsenin dili topluluğa yabancıdır(acemiyun-أَعْجَمِيٌّ). Bu Kur’an ise gayet açık bir Arapça’dır.(NAHL 103 KURAN)
Bu ayetlerdende anlaşılabileceği gibi Kuran Arapça olmak
zorundaydı.Çünkü hiç bir kavim kendi dilinde olmayan,yabancı dilde inmiş
mesajla muhatab edilmemelidir Kurana göre.
Bu yüzden bir kitap
sadece İndiği dili konuşan topluluğun(camian) kitabı olabiliyor.O dili
konuşan topluluğun dışında olanlar,yani o cemian dışında olan
acemian(yabancı) kimseler için bir hükmü olamıyor.
Ayetlerde sadece
Arapça konuşan topluluğun(cemian) anlamasının göz önünde
tutulduğunu,cemian dışı olan(acemian-yabancı-Arap olmayan) kimselerin
göz önünde tutulmadığını gösteriyor:
Kuranı anlayabilmeniz için Arapça indirdik(YUSUF 2 KURAN)
Bütün
tercümanların bu şekilde çevirdiği bu ayet açıkça sadece Arap olanların
anlayışının göz önünde bulundurulup önemsendiğini gösteriyor.Arap dışı
olanların değil.
Ve bu ayeti Türklere ve Japonlara uygularsak olay
daha iyi anlaşılır.”Ey Türkler Kuranı anlayabilmeniz için Arapça
indirdik.Ey Japonlar Kuranı anlayabilmeniz için Arapça indirdik”
Diğer kavimlerin değilde sadece Arapların anlayışına yönelik düzenlendiği buradan bile anlaşılabilir.
Biz
sana onu böyle Arapça bir Kur’ân olarak indirdik ve onda tehditleri
türlü biçimlere çevirip açıkladık ki korunabilsinler. Böylece onlara bir
hatırlatma yaptırsın(TAHA 113 KURAN)
Kuranı pürüzsüz bir Arapçanın dışında indirmedik ki,korunabilsinler(ZUMER 28 KURAN)
Bunuda
bütün kavimlere uygulayalım:”Kuranı Arapçadan başka bir dille
indirmedik ki,Japonlar korunabilsinler.Kuranı Arapçadan başka bir dille
indirmedikki Türkler korunabilsinler”
Arap olmayanların Kuranı anlamasını hiç dert edinmediğini bu gibi ayetler açıkça göstermiyormu?
#########################################
KURAN İNSANLAR DİYE SESLENİRKEN BİR KAVMİN İNSANLARINI KASTEDİYOR-BÜTÜN İNSANLARI DEĞİL:
Ve şunu görmekteyiz ki;Kuran insanlar derken tek kavmin insanlarını
kastediyor.Bütün kavimlerin insanlarını değil.Ayetlere bakarsak tek
kavmin insanlarının kastedilği kolayca anlaşılır:
Deki ey insanlar ben sizleri uyarmak için geldim…(ARAF 158 KURAN)
Dikkat
edilirse bunu söylerken sadece kendi kavminden olan insanlar var
karşısında.Kendi kavminden olan ve kendi dilinden olan insanlara
sesleniyor.
Seni göndermemizin bütün nedeni insanlara uyarıcı olmandır.Başka şey değildir(SEBE 28 KURAN)
(NOT:Burada
kaffeten kelimesi geçer ve bütünü,hepsi,tamamı gibi anlamlara gelir.Ama
başında illa olumsuzluk eki vardır.Yani İLLA KAFFETEN(إِلَّا كَافَّةً)
olarak olkursak,tamamı bundan başkası değildir,tamamı bundan ibarettir
anlamlarına gelir ki,buda elçi olmasıyla ilgilidir.Göreviyle ilgilidir.
Yani
seni insanlara gönderişimizini bütün amacı;elçi olmandan ibarettir gibi
bir anlama geliyor ayet.Ama tercümanlar ayetin başındaki illa
olumsuzluk ekini görmezden gelerek,kaffeten(bütün) kelimesini getirip
insanlar kelimesine yapıştırıyorlar ve ayeti bütün insanlar şeklinde
tercüme ediyorlar.Bu çok açık bir tercüme hilesidir.Oysa ayet bütün
insanlar demek istese külli en nasi derdi.)
Şimdi insanlar derken
sadece bir kavmin insanlarını kastettiğini gösteren örnek ayetlere
bakarsak her şey daha iyi anlaşılır heralde.
Musa asasıyla taşa vurunca sular fışkırtı ve bütün insanlar(külli en nasi) o suyu içtiler(BAKARA 60 KURAN)
Şimdi bütün insanların o suyu içmesi ne anlama geliyor?
Çinden Brezilyaya kadar bütün insanlar mı?Yoksa sadece Musa nın kavminden olan bütün insanlar mı?
Açıkça bütün insanlar diyerek tek kavmin bütün insanları kastediliyor.Musa
kavminden olan bütün insanlar.Aynı şey muhammed içinde
geçerlidir.Muhammedi insanlara gönderdik derken kendi kavminin
insanlarına gönderdik denmiş oluyor.
Allah dedi ey Musa seni insanaların lideri olman için seçtim(ARAF 144 KURAN)
Şimdi ne diyelim?Musa bütün yeryüzü insanlarının başına mı getirildi?Elbetteki hayır.Yine bütün insanlardan kasıt Musa kavminden olan insanların tamamıdır.
Aynı şekilde Muhammedi insanlara yolladık derkende;kendi kavminden olan bütün insanlara gönderdik demiş oluyor.
Ve zaten Kuran insanlar kelimesini bir kavmin insanalarıyla sınırlandırmıştır;
Bu,bir kavmin insanları için basirettir,hidayet ve rahmettir.Yakin olmaları için(casiye 20-KURAN)
Hatta insanlar derken LİSANI ARAPÇA OLAN KİMSELERİN kastedildiğide açıktır;
Bundan
önce bir rehber olarak Musanın kitabı var.Buda LİSANI ARAPÇA OLAN
KİMSELERİ uyarmak için indirilen bir kitaptır(AHKAF 12 KURAN)
O halde insanlar derken lisanı Arapça olan insanlar kastedilmiş oluyorlar.Bütün kavimlerin bütün insanları değil.Lisanı Arapça olmayanlar değil.
Ad kavminin yok edilişi hikayesinde de aynı şeyle karşılaşırız;
O rüzgar, insanları sökülmüş hurma kütükleri gibi yere seriyordu.(KAMER 20 KURAN)
Şimdi
rüzgar insanları fırlatıp yok ediyordu derken yeryüzünün bütün
insanlarını yok ediyordumu diyeceğiz?Elbetteki hayır.Sadece o kavimden
olan,ad kavminden olan insanları yok ediyordu o rüzgar.Yani bir kere
daha insanlar derken bir kavmin insanları kastedilmiş oluyor.
O halde, dediler, onu hemen insanların gözü önüne getirin. Belki şahitlik ederler.(enbiya 61-KURAN)
Burada
İbrahimi insanların önüne getirin diyor.Şimdi yeryüzünün bütün
insanalrının önüne getirin anlamı çıkmaz buradan.O kavimden olan ve
orada bulunan insanlar anlamı çıkar.Demekki insanlar gördüğümüzde hemen
bütün kavimlerin bütün insanalrı anlamını çıkaramayız.
Musa: «Bulusma zamanimiz sizin bayram gununuzde, insanlarin toplandigi kusluk vaktidir» dedi. (taha 59-KURAN)
Şimdi
insanlar o gün toplanıyor derken bütün yeryüzü insanları Mısırda
toplanıyor anlamı çıkmaz buradan.Sadece Mısır kavminin insanaları
toplanıyor ve insanlar derken kastedilen yine bir kavmin insanlarıdır.
Andolsun biz, ilk nesilleri yok ettikten sonra Musa’ya,insanlar için apaçık deliller, hidayet rehberi ve rahmet olarak o Kitab’ı (Tevrat’ı) vermişizdir.(KASAS 43 KURAN)
De ki: Öyle ise Musa’nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği Kitab’ı kim indirdi?(enam 91 KURAN)
Yine
aynı şeyi görmekteyiz.Çünkü pek çok ayet Musa nın kitabı sadece İsrail
kavmi içindir diyor.O halde burada insanlar derken sadece Musa kavminden
olan insanlar kastediliyor.
Muhammed için kullanılan insanlara gönderdik sözü Musa ve Tevrat içinde kullanılıyor.Ama bu insanalr sözü bir kavmin insanları anlamındadır.Kavimselliği değiştirmiyor.
Kitabı kısım kısım indirdi.Onların ellerinde bulunan İncil ve Tevratı tasdik eder(ALİ İMRAN 3 KURAN)
Daha önce de, insanlara doğru yolu göstermek üzere Furkan’ı indirmiştir.(ali imran 4-KURAN)
Muhammede özel bir durum yoktur.Çünkü bütün elçiler insanlara gönderilmiştir.Hepsi için bu ifade kullanılır.Ama her biri kendi kavminin insanlarına gönderilmiştir.Yabancı kavimlerin insanlarına değil.
Allah, kendilerine kitap verilenlerden, “Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz” diyerek söz almıştı.(ali imran 187-Kuran)
Müjdeleyici ve sakındırıcı olarak peygamberler gönderdik ki insanların peygamberlerden sonra Allah’a karşı bir bahaneleri olmasın! Allah izzet ve hikmet sahibidir. (NiSA 165 KURAN)
O halde insanlar derken lisanı Arapça olan insanları kastediyor.
Bundan
önce bir rehber olarak Musanın kitabı var.Buda LİSANI ARAPÇA OLAN
KİMSELERİ uyarmak için indirilen bir kitaptır(AHKAF 12 KURAN)
Aksi
olsaydı yani bütün kavimlerin bütün insanları kastedilmiş
olsaydı,ortaya büyük bir çelişki çıkardı.Çünkü hiç bir kavme o kavmin
kendi dilinde inen mesajla seslenilmemelidir diyor Kuran.Yabancı dilde
inen mesaja itiraz hakları olur diyor.
Onu
Arapça bir Kuran yapmasaydık,Arap olana Arapça olmayan kitap olurmu hiç
derlerdi.Dilimizde olması gerekmezmiydi?(FUSSİLET 44 KURAN)
Yani Türklerin,Japonların,Çinlilerin neden dilimizde inmedi deme hakları
vardır.O sebeple bir peygamber sadece kendi kavminin insanlarına
peygamber olabiliyor.Kendi Dilinden olmayan yabancı kavimlerin
insanlarına peygamber olamıyor.Kuran bunu sakıncalı buluyor ve itiraz
hakkı tanıyor.
Her kavme başka
değil,sadece o kavmin kendi diliyle seslenen o kavmin kendi içinden bir
peygamber yollarız.Böylelikle onlara anlatabilir(İBRAHİM 4 KURAN)
Görüldüğü gibi Kurana göre bir peygamber sadece kendi dilini anlayabilen kavmin peygamberi olabiliyor.
Bir kavmin peygamberi o kavmin kendi içinden olmalıdır.
O
küfredenler, bölük halinde cehenneme sürülür. Nihayet oraya geldikleri
zaman kapıları açılır, bekçileri onlara: Size, Rabbinizin ayetlerini
okuyan ve bugüne kavuşacağınızı ihtar eden kendi içinizden peygamberler gelmedi mi? derler.(zumer 71 KURAN)
Bir zamanlar Musa, kavmine şöyle demişti: Ey kavmim! Allah’ın size (lütfettiği) nimetini hatırlayın; zira O,kendi içinizden peygamberler çıkardı ve sizi hükümdarlar kıldı.(maide 20 KURAN)
Nitekim size kendi içinizden
ayetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arındıran, size Kitab’ı ve
hikmeti talim edip bilmediklerinizi size öğreten bir Resul
gönderdik(bakara 151-Kuran)
Onun için Muhammed sadece kendi kavminin elçisi olarak çağrılacak ve sadece kendi kavmi için konuşacak;
O gün bütün insanları kendi önderleriyle çağıracağız…(İSRA 71 KURAN)
İşte
o gün Muhammed sadece kendi kavminin insanları için önder olacak ve
sadece kendi kavmiyle ilgili konuşacak.Diğer kavimlere değinmeyecek.
Ve peygamber şöyle diyecek,rabbim benim kavmim bu Kuranı terk etti(FURKAN 30 KURAN)
Görüldüğü gibi diğer kavimler gündeminde bile yoktur.Hiç değinmiyor.Ama kendi kavmine değinmeyi ihmal etmiyor.
Zaten
tek kavmin insanlarına özel olmasaydı Kuran;o zaman Peygamber ve kavmi
Kurandan sorumludur demezdi.Bütün kavimler ondan sorumludur derdi.
O senin için ve kavmin için bir öğüttür.Sen ve kavmin ondan sorumlu tutulacaksınız(ZUHRUF 44 KURAN)
Tek kavme özel olmasaydı bütün kavimler ondan sorumludur demeyi ihmal etmezdi.Bu ayet bu şekilde olmazdı o zaman.
##############################################
EĞER
KAVMİN PEYGAMBERİ O KAVMİN KENDİ DİLİNDEN VE KENDİ İÇİNDEN DEĞİLSE BU
DURUM PROBLEMLİ BİR DURUMDUR-KURAN BU DURUMUN ARIZALI OLACAĞINI
SÖYLÜYOR:
Eğer onu Arapça
kılmasaydık,neden dilimizde inmedi derlerdi.Arap olana Arapça olmayan
kitap yollanırmı hiç derlerdi(FUSSİLET 44 KURAN)
Peki ya
Türkler deseki neden dilimizde inmedi?Türk olana Türkçe inmeyen kitap
olumu hiç deseler?Ayet Türklere bu itiraz hakkını tanıyor.
Kuranın Arap olmayanlara değilde Araplara indiği çok açıktır;
Biz onu Arap olmayanlara indirseydik(Şuara 198 KURAN)
Gelip onlara okunsaydı ona inanmayacaklardı(Şuara 199 KURAN)
Yani bir kavmin sorumlu olacağı kitabı o kavmin kendi dilinde indirmemek,o kavimden olmayan birine indirmek sakınca yaratırdı.
Andolsun ki biz onların, “Kur’an’ı ona bir insan öğretiyor” dediklerini biliyoruz. İma ettikleri kimsenin dili yabancıdır. Bu Kur’an ise gayet açık bir Arapça’dır.(NAHL 103 KURAN)
Arapça dışı bir dilin Araplarla muhatab edilmesine tahammül olmadığını
gösteren bir ayettir Nahl 103 nolu ayeti.Yani Arap yabancı dildeki dini
mesajla muhatab edilmemeli kısmına iyi değiniyor.
Pürüzsüz Arapçadan başka bir dille indirmedikki korunabilsinler(ZUMER 28 KURAN)
Demekki pürüzsüz Arapça olmasa korunamayacaklardı.O halde Türklerin
korunabilmesi içinde pürüzsüz Türkçe bir kitap inmelidir.Japonların
korunabilmesi içinde pürüzsüz Japonca bir kitap inmelidir.
Allah her bir kavme sadece o kavmin kendi dilinde seslenir.O kavimden olan bir peygamberle bunu yapar(İBRAHİM 4 KURAN)
Böyle
bir Tanrı Türk kavminede Türkçe inen bir kitapla ve Türk bir
peygamberle seslenmek isteyecektir.Türk olmayan bir peygamberle yada
Türkçe inmeyen bir kitapla değil.Kuran’ın anlattığı Tanrı böyle bir
Tanrıdır.
Bu ayet aşağıdaki gibi de tercüme edilebilir.Her iki tercümede aynı kapıya çıkar.
Biz
bütün peygamberleri başka değil;sadece kendi kavminin diliyle kendi
kavmine yollarız.Böylece onlara anlatabilsin.(İBRAHİM 4 KURAN)
Görüldüğü gibi gönderilen peygamber ile gönderildiği kavmin dili,yani
sorumlu tutulacak kavmin dili aynı olmalı,farklı olmamalı diyor İbrahim 4
nolu ayet. Yani hiç bir peygamber kendi dilini anlamayan yabancı
kavimlere yollanmıyor.Hepsi kendi dilini anlayan kendi kavmine
yollanıyor sadece.Böylece her kavim kendi dilini konuşan kendi içinden
bir peygamberden mesaj dinliyor.
Bu Kuran’ın ayetleri Arapça açıklandı,bir kavmin bilecek olması için (FUSSİLET 3 KURAN)
Görüldüğü
gibi ayet Kuran bütün kavimler içindir demiyor.Bütün diller içindir
demiyor. Bir kavmin dili göz önünde bulunduruluyor,bir kavmin bilmesi
göz önünde tutuluyor.Bütün kavimlerin bilmesi yada bütün kavimlerin
dilleri göz önünde tutulmuyor. O kendisinin düzenleniş amacı hakkında
sadece Arap diline ve Arap Kavmine yönelik ifadeler kullanır. Bu
ayetteki TEK KAVİM İÇİN(Lİ KAVMİN-لِّقَوْمٍ) sözü tercümelerde görmezden
gelinir. Ve ayetteki YA’LEMU(يَعْلَمُونَ) kelimesi BİLEN DURUMUNA GELME
anlamındadır ve ayette tek kavim kelimesiyle bağlantılı kullanılmıştır.
Fussilet 3 nolu ayet Meryem 97 nolu ayetle birlikte okunursa durum daha
iyi anlaşılır: (Meryem suresi 97 nolu ayet Kuran bütün kavimleri
uyarman içindir dememiş.Tek kavmi uyarman içindir demiş.)
Biz o Kur’ân’ı senin lisanınla kolaylaştırdık ki, onunla inatçı bir kavmi müjdeleyesin ve uyarasın.(MERYEM 97 KURAN)
Bu Kuran’ın ayetleri Arapça açıklandı,bir kavmin bilecek olması için (FUSSİLET 3 KURAN)
Eğer
onu Arapça kılmasaydık,neden dilimizde inmedi derlerdi.Arap olana
Arapça olmayan kitap yollanırmı hiç derlerdi(FUSSİLET 44 KURAN)