15 Nisan 2016 Cuma

Kıbleye yönelmek sadece düz bir dünyada mümkün olur

Arabistandaki bazı Selefi alimler dünya düzdür demektedirler.Zira dünya yuvarlak olsaydı kıble geçersiz olurdu demektedirler.Galiba haklılar.Yuvarlak bir dünyada yüzünü kabeye değil uzay boşluğuna çevirmiş olursun.Newyork'ta yaşayan biri ne yana dönerse dönsün Kabe'ye değil uzay boşluğuna yüzünü dönmüş olacaktır.Ne yana dönerse dönsün Kabeyi teyet geçmiş olacaktır.Onun için dünya yuvarlaktır demeyi kafirlik sayan Selefi alimler bile vardır.Ve Kuran dünyanın neresinde olursanız olun yüzünüzü Kabe'ye çevirin dediğine göre;demekki dünya düzdür demektedirler.Gerçektende Kuran dünyanın her neresinde olursanız olun yüzünüzü Kabe'ye çevirin demektedir.Dünyanın her yerinden yüzünü kabeye döndürebilmenin mümkün olduğunu sanmaktadır.Yani dünyanın düz olduğunu sanmaktadır.
Gerçekten de yüzünü göğe çevirip arandığını görmekteyiz. Seni, razı olacağın bir kıbleye yönelteceğiz. Hadi, yüzünü Mescid-i Harâm'a çevir. Sizler de her nerede bulunursanız bulunun, yüzlerinizi o tarafa döndürün...(Bakara 144-Kuran)
http://www.kuranmeali.org/2/bakara_suresi/144.ayet/kurani_kerim_mealleri.aspx
Yuvarlak bir dünyada kıble mümkünmüdür sorusu üzerinde durulmaya değer bir sorudur.Yuvarlak bir dünyada her yerden yüzünü kabeye çevirebilmek mümkünmüdür?Selefi alimler bunun mümkün olmadığına karar verdiler ve o halde dünya yuvarlak olmamalıdır sonucuna vardılar.Üzerinde düşünmeye değer bir konu. :)

14 Nisan 2016 Perşembe

Bilen Kavim Saçmalığı-Tercüme Hilesi

Muhammed'in sadece tek dile ve tek kavme geldiği yazılıdır Kuran da.O sadece Arap kavmi için gelmiştir yazıyor Kuranda.Bunu anladıkları için ve bunu örtbas etmek için bilerek tercüme hilesi yapıyorlar.Kendi kitaplarının anlamını bilerek tahrif ediyorlar.Ama bunun sonucunda çok komik ve çok tutarsız bir duruma düşüyorlar.
Fusiilet Suresinin 3. ayetini bilen kavim diye çeviriyorlar.Yada bilen topluluk diye çeviriyorlar.Çünkü ayette Lİ KAVMİN(لِّقَوْمٍ) kelimesi geçer.Buda tek kavim içindir anlamına gelir.Üstelik bu tek kavim içindir sözü Arapçadır sözüyle birleştirilmiştir.BU KURAN TEK KAVİM İÇİN ARAPÇADIR,BİLSİNLER DİYE(FUSSİLET 3-KURAN)
Ayette Kuran bütün diller içindir dememiş,bütün kavimler içindir dememiş.Bir kavim için Arapçadır demiş.Yani Arap kavmi için Arapçadır dediğini,etnik gönderme yapan bir ayet olduğunu iyi anlamışlar.Ve burada TEK KAVİM İÇİNDİR(لِّقَوْمٍ) sözünü örtbas etmek için Arap olmayan tercümanlar yeni bir kelime uydurmuşlardır:BİLEN KAVİM.
Ve ayeti şöyle çevirmişler:BU KURAN BİLEN BİR KAVİM İÇİNDİR.Ya da BİLEN BİR TOPLULUK İÇİNDİR.
1- Hiç bir Arap bunu bu şekilde okumaz ve bu şekilde anlamaz.
Araplarda ve Arapçada bilen kavim diye bir kavram yok.Arap kavmi var,İsrail kavmi var.Nuh kavmi var,Ad kavmi var.
(Ayette geçen Bilmek kelimesi kavmin sıfatı değildir,bilmek eylemdir,fiildir.Kavmin ilerde yapacağı bir eylemdir.Gelecek zamanda yapacakları bir eylemi ifade eder.Öğrenme eğleminin,bilme eyleminin gerçekleştirileceği bir süreçtir.Bilen kavim diye bir kavim türü yoktur.)
2-Fussilet 3 bilen bir kavim değil bilmeyen bir kavimden bahsediyor.Bilen kavmi değil bilmeyen kavmi bilgilendirmekten söz ediyor.Hatta bilgiden uzak ümmi-bedevi bir kavim olduklarından bahsediyor Kuran.(Kuran ortaya çıktığında Arap alfabesi bile yoktu.Nebati harfleri kullanılıyordu.Yada İbrani harfleri.Tarihsel olarakta cahil bir kavim oldukları,bilgisiz oldukları açıktır.)
Kavim zaten bilen bir kavimse,zaten bilgiliyse;o zaman neyini bilgilendireceksiniz?
''Bilgisiz kavimleri bilgilendirmek için kitaplar ve peygamberler yollanır''(İbni Abbas)
3-Diğer ayetler Fusilet suresindeki Kavmin bilgili değil bilgisiz kavim olduğu şeklindedir.Hatta diğer ayetler bu kavmin gaflet içinde bir kavim olduğunu söylüyorlar.Bu hilekar tercümanlar diğer ayetleri çevirirlerken;bu kavmin aslında bilen kavim değil bilgisiz bir kavim olduğu şeklinde çeviriyorlar.Çelişkiye düşmüş oluyorlar.Ümmilerden ve bedevilerden oluşan bilgisiz cahil bir kavim diyorlar.Ama Fussilet 3.ayeti çevirirken aynı kavim için bilen kavim diyorlar.Bilen kavimmi yoksa bilgisiz ümmi bir kavimmi karar veremiyorlar.
 Örneğin Meryem Suresi 97.ayeti çevirirlerken o kavmin bilge değil,bilgili değil;inatçı ve laf anlamaz bir kavim olduğunu söylüyorlar.
Kuranı senin lisanınla kolaylaştırdıkki onunla bir kavmi uyarabilesin.O kavim çok inatçı bir kavimdir(Meryem 97-Kuran)
Fussilet 3.ayette bilen kavim dedikleri bu kavme,daha sonraki ayetlerin çevirisinde bedevi kavim diyorlar.Bilgisiz ve ümmi kavim diyorlar.
Allah o ümmilere kendi içlerinden ümmi bir peygamber yolladı...(Cuma 2-Kuran)
Yani bilen değiller ümmi(bilgisiz,eğitimsiz) bir kavimler.Ve bir kısmıda hepten bedevi olan bir kavimdir bu kavim.
Ve bedevî Araplar’dan onlara izin verilmesi için özür beyan edenler ve Allah’a ve O’nun Resûl’üne yalan söyleyerek oturup, (geri) kalan kimseler geldiler....(Tevbe 90-Kuran)
Ve bedevî Araplar’dan Allah’a ve ahiret gününe (Allah’a ölmeden evvel ulaşma gününe) inananlar vardır...(Tevbe 99-Kuran)
Görüldüğü gibi BEDEVİ VE ÜMMİ BİR KAVİM.Bunun neresi bilen kavim? :roll:
Ve sonraki ayetlerde bilen kavim değil,cahil bilgisiz kavim olduğunu tercümanlarımız itiraf ediveriyorlar.
Seni ataları uyarılmamış olan,bu sebeple gaflet(cehalet) içinde olan o bir kavmi uyarman için gönderdik(YASİN 6 KURAN)
Yoksa onu kendisi uydurdumu diyorlar?Hayır o haktır.Senden önce hiç bir uyarıcı/peygamber gelmemiş olan o tek kavmi uyarman için sana indirildi(SECDE 3 KURAN)
Ve biz onlara senden önce bir uyarıcı/peygamber yollamadık,ders alabilecekleri kitaplarda vermedik(SEBE 44 KURAN)
"Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından gerçekten habersizdik" demeyesiniz diye;(enam 156-157)
Ve henüz ortada bilgili/bilen bir kavim olmadığına göre,bedevi ve ümmi olduklarına göre,bilme durumuna gelecekte ulaşacakları için, ayet aşağıdaki gibi tercüme edilmelidir:
Bu Kuran Arapça klındı,bir kavmin bilecek olması için(Fussilet 3-Kuran)
Ve burada önemli olan bir kavim içindir demesidir.Bütün kavimler içindir demiyor.
(Tabii Türkçe tercümelerde Lİ KAVMİN sözü yani bir kavim içindir sözü özenle saklanmaktadır.Oysa her Arap o ayetleri TEK KAVİM İÇİNDİR şeklinde okur ve ayetlerdeki Lİ KAVMİN sözünü açıkça görür.Hatta eski Araplar ve günümüzdeki bazı Araplar onlara AYETÜL KAVM derler.Yani kavim ayetleri.)
Kuran bir kavim içindir deyip bırakmıyor.O bir kavmin özelliklerinide sayıyor.İşte o tek kavim;
1-Arapça indirilmeseydi neden dilimizde indirilmedi diyecek olan bir kavim:
Eğer onu Arapça bir Kuran yapmasaydık neden dilimizde inmedi derlerdi.Arap olana Arapça olmayan bir Kuran olurmu hiç derlerdi(Fussilet 44-Kuran)
Peki ya Türkler deseki neden dilimizde inmedi?Türk olana Türkçe inmeyen kitap olumu hiç deseler?Ayet Türklere bu itiraz hakkını tanıyor.
2-Muhammed'den önce ataları uyarılmamış bir kavim;
Seni ataları uyarılmamış olan o bir kavmi uyarman için gönderdik(YASİN 6 KURAN)
(Ahhh,bütün kavileri uyarman için demeyi unutmuş olmalı) :lol:
Yoksa onu kendisi uydurdumu diyorlar?Hayır o haktır.Senden önce hiç bir uyarıcı/peygamber gelmemiş olan o tek kavmi uyarman için sana indirildi(SECDE 3 KURAN)
3-Arapça olanı anlayan Arapça olmayanı anlamayan bir kavim:
Kuranı anlayabilmeniz için Arapça indirdik(YUSUF 2 KURAN)
Şimdi bu ayeti Japonlara uygulayın;ey japonlar,Kuranı anlayabilesiniz diye Arapça indirdik.Görüldüğü gibi Araplardan başkasının anlayıp anlamaması hiç umursanmıyor.Kuranın Arap olmayanlara değilde Araplara indiği çok açıktır.
Korunsunlar diye pürüzsüz Arapçadır,başka değil(ZUMER 28 KURAN)
O halde Türklerin korunması içinde pürüssüz Türkçe bir kitap inmelidir.Japonların korunması içinde pürüssüz Japonca bir kitap inmelidir.
Tek kavim dedikten sonra;o tek kavmin Arapça konuşan Arap Kavmi olduğunu,öteki kavimler olmadığını ayetler böyle apaçık ortaya koyuyorlar.
Zaten Kuran derki:her kavim sadece kendi dilini konuşan bir peygamberle sınanmalıdır,her kavim sadece kendi dilinde inen mesajdan sorumlu tutulmalıdır.Hiç bir kavme kendi dilinde olmayan bir peygamber yollanmamalıdır Kuran'a göre.Peygamber ve sorumlu tutulacak kavim farklı dilden olmamalı,aynı dilden olmalıdır.Peygamber kavim dışı olmamalı,o kavimden olmalı.
Her kavme başka değil,sadece o kavmin kendi diliyle sesleniriz.O kavimden olan bir peygamberle sesleniriz.Böylece onlara anlatabilir(İbrahim 4-Kuran)
Böyle bir Tanrı Japonlarada Japon kavminin kendi diliyle selenmek isteyecektir.Japonlara Japon bir peygamberle seslenmek isteyecektir.Bu ayet çift anlamlıdır;onun için aşağıdaki gibi çevirmekte mümkündür.
Biz peygamberleri başka değil;sadece kendi kavminin diliyle kendi kavmine yollarız.Böylece onlara anlatabilsin(İbrahim 4-Kuran)
Bu ayetten her peygamberin sadece kendi dilini anlayan kendi kavmi için peygamber olabildiğini,dilini anlamayan yabancı kavimler için peygamber olamayacağını açıkça anlıyoruz?

3 Nisan 2016 Pazar

Kavmin Peygamberi-Peygamberin Kavmi

Semaları ve gökleri yaratması gibi,sizin renklerinizin ve dillerinizin farklı olmasıda Allahın ayetlerindendir(RUM 22 KURAN)
Kuran hem geçmiş peygamberleri hemde Muhammedi sadece tek kavmin peygamberi olarak sunar.Yani Musa sadece İsrail kavminin,Hud sadece AD kavminin Muhammed de sadece Arap kavminin peygamberidir.
Kuran peygamberlik olayını dil kavim ayrışmasına bağımlı görmektedir ve Muhammed bunun istisnası değildir.
İbrahim suresi 4 nolu ayette,HER PEYGAMBERİN SADECE KENDİ DİLİNİ ANLAYABİLEN KENDİ KAVMİNE YOLLANDIĞI şeklinde bir anlam vardır.
http://www.kuranmeali.org/14/ibrahim_suresi/4.ayet/kurani_kerim_mealleri.aspx
Yani hiç bir peygamber kendi dilini bilmeyenlere gönderilmiyor.Böylece her peygamber sadece kendi dilini anlayan kendi kavminin peygamberi olabiliyor.Yani peygamberin diliyle sorumlu tutulacak kavmin dili aynı olmalıdır.Farklı olmamalıdır.
Bu sebeple Rad suresi 7 nolu bütün kavimlerin her birinin ayrı bir peygamberi olmalıdır diyor.
Ona bir mucize indirilseydiya derler.Sen sadece uyarıcılardan birisin ve bütün kavimlerin her biri için ayrı bir peygamber vardır(RAD 7 KURAN)
...deki ben sadece bir uyarıcıyım,bir kavim için,inansınlar(ARAF 188 KURAN)
Bunun örneklerine bakarsak konu daha iyi anlaşılır;
Ve andolsun ki; Nuh'u kendi kavmine(kavmihi-قَوْمِهِ) gönderdik.Muhakkak ki ben, sizin için ifadesi açık ve kesin bir uyarıcıyım dedi(HUD 25 KURAN)
Ad kavmi inkar etti.Hud un kavmi Ad uzak kaldı rabbinden(HUD 60 KURAN)
Ve Ad kavmine kardeşleri Hud dediki,ey kavmim(ya kavmi-يَا قَوْمِ)-HUD 50 KURAN
ve Salih Semud kavmine dediki ey kavmim(HUD 61 KURAN)
Medyene gönderdiğimiz,Şuayb dediki ey kavmim(ya kavmi-يَا قَوْمِ)-ARAF 85 KURAN
Onlara şu haberini oku:hani Nuh kendi Kavmine şöyle demişti: “Ey kavmim!(ya kavmi-يَا قَوْمِ )-YUNUS 71 KURAN
Sonra onun ardından peygamberler gönderdik,her birini kendi kavmine(ilâ kavmi him-إِلَىٰ قَوْمِهِمْ)...(YUNUS 74 KURAN)
Muhammed de bunun istisnası değildir.
Muhammed'de sadece tek kavme ve tek dile özeldir.
Seni ataları uyarılmamış olan o bir kavmi uyarman için gönderdik(YASİN 6 KURAN)
Yoksa onu kendisi uydurdumu diyorlar?Hayır o haktır.Senden önce hiç bir uyarıcı/peygamber gelmemiş olan o tek kavmi uyarman için sana indirildi(SECDE 3 KURAN)
Ve biz onlara senden önce bir uyarıcı/peygamber yollamadık,kitaplarda vermedik(SEBE 44 KURAN)
"Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından gerçekten habersizdik" demeyesiniz diye;(enam 156-157)
Ve peygamber şöyle diyecek;ey rabbim kavmim bu Kuranı terk etti(FURKAN 30 KURAN)
Diğer kavimlere hiç değinmiyor,görüldüğü gibi.Diğer kavimler tamamen peygamberin kapsam alanı dışında.
O senin için ve kavmin için bir zikirdir.Sen ve Kavmin ondan sorumlu tutulacaksınız(ZUHRUF 44 KURAN)
Görüldüğü gibi;bütün kavimler ondan sorumludur demiyor.
Kitabı sana yollayışımızın bütünü,kendi içinde bölünmüş olan bir kavmin sorunlarını çözmenden ibarettir(NAHL 64 KURAN)
Bu ayette Kuran kendisinin bütün amacının;tek kavmin sorunlarını çözmekten ibaret olduğunu söylüyor açıkça.
Kuran,bir kavim için arapça düzenlendik ki,bilsinler(FUSSİLET 3 KURAN)
http://www.kuranmeali.org/41/fussilet_suresi/3.ayet/kurani_kerim_mealleri.aspx
Bütün kavimler içindir demiyor ayet.Ve Türkçe tercümelerde bu ayetteki Lİ KAVMİN(li kavmin-لِقَوْمٍ) ifadesi görmezden gelinir.Tercümanların bu kelimeyi özenle atlamaları,Kuranın tek kavme özel oluşunu anladıklarını ve örtbas etmeye çalıştıklarını gösteriyor.Oysa bu bile başlı başına haksızlıktır.Çünkü her Arap bu ayeti okurken TEK KAVİM İÇİNDİR(li kavmin-لِقَوْمٍ) sözünüde açıkça okumuş oluyor.Ama tek kavim içindir sözünü bizlerden tercüme hileleriyle saklayabiliyorlar.Ve Araplarda tek versiyon Kuran olduğu halde,bizde birbirine uymayan ve tercüme hileleriyle dolu 40 taneden fazla Kuran meali var.Bu Arap olmayanlara yapılmış bir haksızlıktır.
Kuranı anlayabilmeniz için Arapça indirdik(YUSUF 2 KURAN)
Şimdi bu ayeti Japonlara uygulayın;ey japonlar,Kuranı anlayabilesiniz diye Arapça indirdik.
Ve andolsun; onlara bir kitap getirdik,bir kavmin inanması için(ARAF 52 KURAN)
(li kavmin yu'minûne-لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ)
...ayetleri ayrı ayrı açıklıyoruz bir kavmin bilmesi için(ARAF 32 KURAN)
(li kavmin ya'Alemûne-لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ)
Sen ders aldın demesinler diye,onu beyan ediyoruz,bir kavim için,bilsinler(ENAM 105 KURAN)
..âyetleri birer birer, detayları ile açıkladık,bir kavim için(li kavmin-لِقَوْمٍ) bilsinler(ENAM 97 KURAN)
...Allahın hükümleri,bir kavmin kesin inanması için(MAİDE 50 KURAN)
(li kavmin yûkınûne-لِّقَوْمٍ يُوقِنُونَ)
..Allah hdudutlarını açıklıyor,bir kavim(Li kavmin-لِقَوْمٍ) için,bilsinler(BAKARA 230 KURAN)
...biz ayetleri açıkladık,bir kavim için(li kavmin-لِقَوْمٍ) yakin olsunlar diye(BAKARA 118-KURAN)
**************
EĞER KAVMİN PEYGAMBERİ O KAVMİN KENDİ DİLİNDEN VE KENDİ İÇİNDEN DEĞİLSE BU DURUM PROBLEMLİ BİR DURUMDUR-KURAN BU DURUMUN ARIZALI OLACAĞINI SÖYLÜYOR:
Eğer onu Arapça kılmasaydık,neden dilimizde inmedi derlerdi.Arap olana Arapça olmayan kitap yollanırmı hiç derlerdi(FUSSİLET 44 KURAN)
http://www.kuranmeali.org/41/fussilet_suresi/44.ayet/kurani_kerim_mealleri.aspx
Peki ya Türkler deseki neden dilimizde inmedi?Türk olana Türkçe inmeyen kitap olumu hiç deseler?Ayet Türklere bu itiraz hakkını tanıyor.
Kuranın Arap olmayanlara değilde Araplara indiği çok açıktır;
Biz onu Arap olmayanlara indirseydik(Şuara 198 KURAN)
Gelip onlara okunsaydı ona inanmayacaklardı(Şuara 199 KURAN)
Yani bir kavmin sorumlu olacağı kitabı o kavmin kendi dilinde indirmemek,o kavimden olmayan birine indirmek sakınca yaratırdı.
Andolsun ki biz onların, “Kur’an’ı ona bir insan öğretiyor” dediklerini biliyoruz. İma ettikleri o kimsenin dili yabancıdır. Bu Kur’an ise gayet açık bir Arapça’dır.(NAHL 103 KURAN)
Arapça dışı bir dilin Araplarla muhatab edilmesine tahammül olmadığını gösteren bir ayettir Nahl 103 nolu ayeti.Yani Arap yabancı dildeki dini mesajla muhatab edilmemeli kısmına iyi değiniyor.
Korunsunlar diye pürüzsüz Arapçadır,başka değil(ZUMER 28 KURAN)
Allah her bir kavme başka değil,sadece o kavmin kendi dilinde seslenir.O kavimden olan bir peygamberle bunu yapar(İBRAHİM 4 KURAN)
http://www.kuranmeali.org/14/ibrahim_suresi/4.ayet/kurani_kerim_mealleri.aspx
Böyle bir Tanrı Türk kavminede Türkçe inen bir kitapla ve Türk bir peygamberle seslenmek isteyecektir.Türk olmayan bir peygamberle yada Türkçe inmeyen bir kitapla değil.Kuran’ın anlattığı Tanrı böyle bir Tanrıdır.
İbrahim suresi 4.ayetin esas tercümesi yukardaki gibidir.Ama dinciler bu haliyle çevirmeyip ikincil anlamıyla çeviriyorlar ayeti.Ve aşağıdaki gibi veriyorlar:
Biz peygamberleri başka değil,sadece kendi kavminin diliyle kendi kavmine yollarız.Böylece onlara anlatabilsin(İbrahim 4-Kuran)
Onların tercümesinde bile peygamberin kendi dilini anlamayan yabancı kavimlere değil sadece kendi dilini anlayan kendi kavmine gönderildiği çok açıktır.Yani peygamberin diliyle sorumlu tutulacak kavmin dilinin aynı olması gerektiği onların tercümelerinde bile açıkça görülüyor.
Kuran peygamberliği kavimsellikle sınırlıyor.Eğer o tek kavme özel olmasaydı yukardaki ayetlerin Kuranda olması tamamen anlamsız ve boşuna olurdu.

2 Nisan 2016 Cumartesi

Düşünen insanların aklı Tanrı'nın elidir

Bir Tanrı var olsa bile;insanlara emirler yağdırıp tehditler savuracak kadar kibirli bir Tanrı olduğunu hiç zannetmiyorum.Bir zamanlar böyle bir sözü hep duyardım.Durum biraz bu sözdeki gibi galiba.
Dinlerin Tanrısı öfkeli,tehditkar,insanı aşırı derecede ciddiye alayan,aşırı otorite düşkünü bir ortaçağ hükümdarını andırıyor.
Dinlerin baskıcı ve öfkeli Tanrısı gerçektende hükmetmeye aşırı düşkün bir ortaçağ kralını andırıyor.Aşırı derecede kendi otoritesine düşkün ve tehditler savurup duruyor.Tehditlerini pekiştirmek için durmadan yeminler edip duruyor.Hatta öfkesi o kadar fazlaki;insanlara kızıp tufan gönderiyor,hiç bir suçu olmayan hayvanlarıda katlediyor.Daha sonra hayvanların suçsuz olduğunu anlıyor ve pişman oluyor,öfke kontrolü yapamadığı için.
https://www.youtube.com/watch?v=MUp6ez2r-xA
Dinlerin Tanrısının bu gibi kişilik sorunlarının olması ve dini metinlerdeki çelişkiler ister istemez deizmin Tanrısını daha mantıklı hale getiriyor.Çünkü deizmin Tanrısı daha az tanımlanmıştır ve daha tavizkardır.Daha doğrusu dinlerin Tanrısının sorunlu olması deizmin Tanrısını ön plana çıkarmaktadır.
Dinlerin Tanrısını elediğimizde geriye din göndermeyen bir Tanrı kalıyor.Bu keşfedilmemiş ve çok az tanımlanmış bir Tanrıdır.Yani deizmin Tanrısıdır.Daha az tanımlandığı için;dinlerin Tanrısına göre daha az insansı.Ve dinlerin Tanrısına göre daha mantıklı bir görünüm içinde.Ama tam bir muamma.Çünkü din göndermeyen bir Tanrı henüz keşfedilmemiş olduğu gibi;bundan sonra keşfedilmeside oldukça zor ve zahmetli olacaktır.
Dinler doğru değilse ama yinede bir Tanrı varsa;o zaman bu Tanrı kimdir yada nedir?Amaçsızmıdır?Evreni var ederken hiç bir beklentisi ve hiç bir amacı yokmuydu?Hiç bir amacı yoksa o zaman bu evreni var etme zahmetine niye katlandı?İlgilenmeyeceği ve umursamayacağı bir evreni var etme zahmetine niye girdi?(Yani eğer Tanrı varsa şunu iddia edebiriz:evrensiz bir ortam istemedi,evrenin var olduğu bir ortam istedi.Aklın olmadığı bir ortam değil,aklın var olduğu bir ortam istedi.Evrenle de akılla da bir şeyler yapmak istiyor olmalı.Hiç işine yaramayan,hiç kullanmayacağı bir ürünü var etme zahmetine girmez.)
Yani demek istiyoruzki;Tanrı gerçekten varsa,olay ister istemez şu noktaya gelip dayanacaktır:Evrene müdahale ediyormu?Evrene müdahale etmiyormu?
Ya da evrene bize çaktırmadan müdahale ediyor olamazmı?Bizden daha zekiyse ve evrene müdahalesini bizden gizlemek istiyorsa;bunu kolayca başarabilir.Yada evrene müdahale etmesini bizden saklamak gibi bir kastı yoktur;ama biz henüz o müdahaleleri anlayacak teknik gelişime ulaşamadık.Teknik ve bilinç gelişince müdahalelerini anlamaya başlayacağız.Yada evrene henüz müdahale etmedi ama ilerde müdahale edecektir.Yani eğer Tanrı söz konusuysa her şey ihtimal dahilindedir.
Şu yaklaşımda bile bulunulabilir:düşünen insanların aklı Tanrının elidir.Onların aklını yönlendirerek müdahale ediyor dünyanın gidişatına.Örneğin Darwin'in aklını yönlendirerek evrimi keşfetmesine sebep oluyor.Ve ondan sonra bilimde insanlıkta asla eskisi gibi olamıyor.Bilim artık evrim diye bir şey yokmuş gibi davranamıyor.İnsanlık yeni ve aydınlatıcı bilimsel bir yenilik sürecine girmiş oluyor.Yani bu bile iddaa edilebilir.Eğer Tanrıysanız Darwin'e çaktırmadan Darwin'in aklını yönlendirmeniz bile mümkün olabilecektir.Önüne ipuçları sererek onu yönlendirmeniz,dikkatini yönlendirmeniz pekala mümkündür.Einstein'in aklını,Newton'un aklını yönlendirerek gidişatı etkiliyor iddiasında bulunmakta mümkündür.
O bilimsel bilgiyi kullanarak evreni var etmiştir.Kendi hünerinin ortaya çıkmasını istiyorsa bilimsel bilginin açığa çıkmasını ve keşfedilmesini isteyecektir.O sebeple aklın bilimsel bilgiyi keşfetmesini isteyeceğini,bunun için düşünen insanların aklını yönlendireceğini,arayış içindeki aklın önünü açacağını var saymak akla yatkındır.
Newton'un aklını kullanarak evreni var ederken kullandığı gücün(kütle çekimi) ortaya çıkıp bilinmesini sağlıyor olabilir.Uzayın ve zamanın doğasını doğru şekilde anlayalım diye Einstein'in aklını yönlendirmiş olabilir.Kendisinin büyük patlama yöntemini kullanarak evreni var ettiğini anlamamız için Edwin Hubble'nin aklını yönlendirmiş olabilir.Böylece kendisinin neyi nasıl yaptığını anlamamızı sağlamış oluyor.Böylece yanlış bilginin doğru bilgiyle yer değiştirmesini sağlamış oluyor.Buradan şu sonuç çıkıyorki;Tanrı dogmanın Tanrısı değil aydınlanmanın Tanrısıdır.Sanayii devriminde,aydınlanma çağının ortaya çıkmasında,bilimsel keşiflerin dünyayı değiştirmesinde onun etkisi,yönlendirmesi ve ilhamı var gibi görünüyor.
Ve bazen arayış içinde olan aklı dolaylı olarak yönlendirmekle yetinmeyip;cevabı direk yolladığı da oluyor gibi.Örneğin August Kekula aradığı cevabı kendi gayretiyle bulamadığı noktada cevap ona rüya yoluyla gelmiştir.
https://en.wikipedia.org/wiki/August_Kekul%C3%A9#The_ouroboros_dream
http://www.gazetea24.com/makale/friedrich-august-kekul_1109.html
Belkide arayan kişi kendisi bulmuyor cevabı.Arayıp bulamadığı noktada arayışının ödülü olarak cevap kendisine sunuluyor.Bu bile olabilirlik içeriyor.Dediğim gibi eğer Tanrı söz konusuysa her şey ihtimal dahilindedir.O kendisine inanıp inanmamamızla değilde aklımızın arayış içinde olup olmamasıyla ilgileniyor gibidir.Yani arayışta olan bir ateistin aklını bile ilgi çekici bulup yönlendiriyor olabilir.Aradığı şeyi ona sunuyor olabilir.Bir akıl büyük bir şeyi samimiyetle aradığı zaman,sanki Tanrı'dan onu dilemiş gibi oluyordur belkide.Ve Tanrı bunun karşısında harekete geçiyordur,sanki o kişi kendisinden bir şey dilemiş gibi hareket ediyordur.Aradığı şeyi arayan kişiye sunuyordur.Aradığı şeyi arayan kişiye sunarken;bunu arayan kişiye çaktırmadan yapıyor olabilir.Böyle kurnazca hareket ediyor da olabilir.
Tanrı kurnazdır.Ama kötü niyetli değildir-Albert Einstein